Günümüz insanının çaresiz bir şekilde teslim olduğu Modern sağlık sistemi, geleneksel tıbbı savunanlar tarafından uygulanması istenen alternatif yaklaşımlar üzerinde yoğun bir baskı sürdürmektedir. Bu baskıya neden olarak öne sürdüğü (sözde) en önemli gerekçelerden birisi de “kullanılan api terapi veya fito terapi ürünlerinin güvenlik ve etkinlik açısından gerektiği gibi testlere tabi tutulmamış olmalarıdır.”
Ancak modern tıp’ın kullandığı teknolojik cihazlar ve uygulamalarının “neredeyse yüzde doksanının” güvenilirliği ve etkinliğinin hiçbir zaman kanıtlanmadığı birçok kaynakta belirtilmektedir.
İnsanlarımızın, hatta doğmamış bebeklerimizin daha ana rahmindeyken, çeşitli gerekçelerle radyasyona tabi tutulduğu çok acıklı bir dönemden geçiyoruz. Yaklaşık son 20 yılını sağlık konusunda araştırmalarla geçirmiş birisi olarak yapılan bu uygulamaların riskleri hakkında kendi yorumlarımı yazmak istemiyorum.
Ancak “tanısal bir test sonucu ölümcül bir hastalığa yakalanan” ve kendi çabaları sonucu doğal yöntemlerle iyileşerek dünyanın en ünlü yazarlarından birisi olan “Raymond Francis” (Kester Cotton ile birlikte) kaleme aldığı “Bir Daha Asla Hastalanmayın” adlı kitabında tıbbi testler, özellikle X ışınlarının tehlikeleri hakkında verdiği bilgileri okuyucularımın dikkatine sunmak istiyorum. (2011 Butik yayıncılık tarafından yayınlanan kitabın 332. Sahifesinden itibaren noktasına virgülüne kadar aynen aktarıyorum.)
Geçtiğimiz yıllarda Pediatrics, Lanset, Annual Review of Puplic Health ve özellikle Journal of the American Medical Association’ın Temmuz 2006 sayısı, modern tıbbi uygulamaların yol açtığı hastalık ve bölümlere dair istatistiklerle doldu. Hastanelerin yol açtığı ölümlere dair en güncel yıllık tahminler şöyledir.
*Reçeteli ilaçların yol açtığı ölümler 106.000
*Hastane enfeksiyonlarının yol açtığı ölümler 80.000
*Gereksiz cerrahi müdahalelerin yol açtığı ölümler 12.000
*İlaç hatalarının yol açtığı ölümler 7000
*Diğer hataların yol açtığı ölümler 20.000
Bu rakamlar toplamda yılda 225.000 ölüm demektir, ama gerçek toplam bundan çok daha yüksek. Bu rakamlar rapor edilmemiş ölümleri içermez. Bir ölüme başka bir gerekçe yüklenebiliyorsa, sorumluluğu neden alasınız ki? İyi hastanelerde bile, her dört olaydan sadece biri rapor edilir; bazı araştırmalar her yirmi olayda bir gibi düşük bir oran vermektedir. Ayakta tedavi edilen hastalarda ilaçların yol açtığı ölümlerin yılda 200.000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Yine bu rakamlar son derece muhafazakar verilerdir. Ancak belki de en önemli sorunlardan biri, X ışınlarıdır.
Sağlığımız üzerindeki en ciddi tehditlerden biri, tıbbi test etme yöntemlerinden biri olabilir: tıbbi ve dental X ışınları, röntgenler. Güvenli radyasyon seviyesi diye bir şey yoktur; her seviyede radyasyon hücrelerimizin işlev bozukluğu göstermelerine neden olur. Tıbbi ve dental X ışınlarının (sözde “güvenli sınırlar içinde” olan) radyasyon seviyeleri, kansere ve koroner kalp hastalıklarına yol açar. 1999 yılında, doktor ve nükleer fizikçi, aynı zamanda radyasyon hasarı konusunda dünyanın bir numaralı uzmanlarından biri olan John Gofman bulguları yayınladı. Dr. Gofman’ın kitabı Radiation from Medical Procedures inthe Pathogenesis of Canser and Ischemic Heart Disease, hastalıklara dair anlayışımızı, toplumumuzdaki ölüm oranlarını ve modern tıbbın bu ölümlerdeki sorumlulugunu gözden geçirmemiz için çarpıcı argümanlar sunuyor. Gofman araştırmaları sonucunda, tıbbi radyasyonun büyük olasılıkla yirminci yüzyıldaki en önemli kanser ölümleri sebebi olduğu sonucuna vardı.
Gofman’ın bulguları tıbbi X ışınlarının gerekli bir kofaktör olduğunu, yani başka faktörler söz konusu olsa da, X ışınının kanser ve kalp hastalıklarının gelişimi için şart olduğunu gösteriyor. Dr. Gofman, kanser ölümlerinin yüzde 60’ının, kalp hastalığı ölümlerinin ise yüzde 70’inin X ışınları içerdiğini saptadı. Bir örnek vermek gerekirse, Gofman 1990 yılında, tıbbi X ışınlarının, tüm meme kanserlerinin yüzde 83’ünde belirleyici faktör olduğunu açıkladı. Diğer bir deyişle, göğüs röntgenleri ve mamogramlar, meme kanserinin başlıca sebebidir.
Modern tıp, suni radyasyona olan maruziyetimizin yüzde 90’ından sorumludur ve bu maruziyetin yüzde 90’ı tanısal X ışınlarının neticesidir. Diş röntgeni almak için ağza yerleştirilen küçük filmlerin on kez kullanılmasıyla oluşan radyasyon seviyesi, tiroid kanserine yol açabilir ve bugün çok sık karşılaştığımız tiroid kanserinin, yıllar önce göğüs, boyun ve kafa röntgen ve filmleri çektirmiş insanlarda görülmesi şaşırtıcı değildir.
X ışınları, endişe verici bir sıklıkla uygulanır. Gofman’ın tahminine göre, bunların yarısından çoğu gereksizdir. Diğer araştırmacılar “neredeyse hiçbir tıbbi değeri olmayan” X ışınları yüzdesinin yüzde 90 civarında olduğunu söylüyorlar. Düşük seviyeli X ışınları bile, genetik hasara yol açma kapasitesine sahiptir ve bu zarar gelecek nesillere de aktarılabilir. Örneğin bir annenin hayatı boyunca çektirdiği karın bölgesi röntgenleriyle Down sendromlu bir çocuğun doğumu arasında bağlantı olduğu saptanmıştır.
İnsanlar, nükleer santralların yaydığı radyasyondan endişelenirler, oysa daha yaygın bir tehlike, tıbbi röntgen ve filmlerin yaydığı radyasyondur. Çok gerekli olmadıkça X ışınları almayı reddedin. Özellikle çocuklar X ışınlarına karşı savunmasızdırlar ve aileleri tarafından korunmaları gerekir.
Dr. Gofman’ın, kanser ölümlerinin yüzde 60’ını ve iskemik kalp hastalığı ölümlerinin yüzde 70’ini tıbbi X işinlarına bağladığı verilerle, X ışınlarının her yıl 650.000 kişinin ölümüne yol açtığını hesapladım. Bu ölümler, tıbbi tedavilerin yol açtığı ölümlerle (250.000 yatan hasta ve 200.000 ayakta tedavi gören hasta) birleştiğinde, her yıl modern tıbbi uygulamaların 1 milyondan fazla ölüme yol açtığı tahmin edilmektedir. Bu rakam Amerika’daki tüm ölümlerin yarısına eşittir, dolayısıyla modern tıp, başlıca ölüm sebebidir.
Bu bilgiler “Raymond Francis’İn yazdıklarının sadece bir kısmı.” Umarım irili ufaklı her türlü şikayetiniz için hastanelere koşup radyasyon alıp almama konusunda birazcık düşünmenize neden olur. Özellikle doğmamış bebeklerinizin vebaline girmeyin. Allah’ın son yüz yılda bebek yaratmayı unuttuğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Saygılarımla,
Ümit Yurtkuran