Azrail (as) la sohbet eden başka bir melek sormuş;
“Dünya da her yıl yaklaşık 60.000.000 insan ölüyor,” bu kadar işin altından nasıl kalkıyorsun? Her ölüme bir bahane lazım, bu kadar çok insanın ölümü için, bu kadar çok bahaneyi nasıl buluyorsun.? Nükleer savaş mı çıktı, toplu intiharlar mı oldu, kıtlık mı çıktı, toplu katliamlar mı yapıldı..?
–Azrail (as); hayır hiç biri olmadı ama beni de uğraştırmadılar, bahanelerini kendileri buldular.
–Diğer melek; nasıl yani, insan aklıyla “her yıl milyonlarca ölüm için” bahaneyi nasıl buldular.?
–Azrail (as); 2020 yılına geldiğimizde dünyada teknoloji çok gelişti. “Televizyon, internet, sosyal medya diye bir şeyler çıktı, iletişim çok kolaylaştı.” Herkes Googl, YouTube Whatsap, Facebook, Twitter, instagram, Telegram, adobe photoshop, adobe lightroom, pinterest, bip vs uygulamalarla “haberleşme, her türlü bilgiyi toplama, yayma kolaylaştı ve yaygınlaştı.”
Her şeyin benzeri kolaylıkla yapılır hale geldi. “Doğrularla yalanlar, sahtelerle gerçekler bir birine karıştı.” İnsanlar gösteriş için, “bir şeyler yapmış olup kendilerini tatmin etmek için,” sosyal medya da bende varım demek, takipçilerini çoğaltabilmek için, “duydukları, gördükleri her şeyi hiç okumadan, değerlendirmeden, içeriğinden haberdar olmadan, gerçek mi, uydurmamı düşünmeden, tanıdığı, tanımadığı insanlarla paylaşır” hale geldi. Gaipten haberler vermek bile yadırganmıyordu.
Tüm “insanların sağlığı devlet koruması altında ki modern tıbba havale” edilmişti. “Tıp tahsili yapanların dışında hiç kimse insan sağlığıyla ciddi şekilde ilgilenmiyor,” Proflar veya Doktorlar ne derse kanun gibi kabul görüyor, hiç kimse ağzını açıp aksine yorum dahi yapamıyordu. “Çünkü kanunlarla yasaktı.!”
Modern TIpcılar ise; “Allah’ın en mükemmel şekilde yarattığı insan vücudunun kendi kendini yenileme kabiliyetini” hiç dikkate almadan, vücudumuza sıradan bir makine muamelesi göstererek “semptomların bastırılmasını olmazsa arızalanan organın ameliyatlarla değiştirilmesini” tedavi olarak kabul ediyorlardı.
Böyle bir dönemde; “daha önceden Dünya nüfusunu azaltmayı kafaya koyup, en az yüz küsur yıldır bu hedefe ulaşmak için planlar ve uygulamalar yapan küresel güçler” ortaya çıktı. Büyük paraların ve teknolojinin sahibi olan bu güçler “dünya ya yeni bir virüs ve onun neden olacağı hastalık korkusu” yaydılar.
–Diğer melek; insanları “o hastalık mı öldürdü?”
–Azrail (as); hayır hastalık değil, “hastalık korkusu öldürdü.”
–Diğer melek; nasıl yani “hasta olup ölmediler mi, korku o kadar insanı nasıl öldürdü,” aklım almıyor…
–Azrail (as); “Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı bilim insanları tarafından tüm teknolojik imkanlar kullanılarak KORKU sürekli pompalandı.” Kısa sürede “tüm hükümetlerin kontrolü tıp tahsili yapmış bilim kurullarının eline geçti.” Bilim kurulları söyledi, hükümetler uyguladı. “İnsanların ibadethaneye, eğlenmeye, nişana, düğüne, kuaföre, konsere, tiyatroya, sinemaya, maça, alış veriş merkezine, restorana, kafeye vs gitmesi, bir birine yaklaşması, temas etmesi, sokağa çıkması yasaklandı.”
İnsanlar; Televizyonlarda, Gazetelerde, Sosyal Medyada “çok bilmiş kurul üyelerinin ağzından çıkan her şeye körü körüne inandılar.” Bu dönemde en önemli şeyin “hayatta kalmak olduğu fikri yaygınlaştırılarak, pek çok insan kendisinin dışında herkesi (ibadethaneler de bile) mikrop gibi görmeye” başladı. Bir birine “dokunmaktan, tokalaşmaktan, sarılmaktan, bir araya gelip konuşmaktan, dertlerini, üzüntülerini, sevinçlerini paylaşmaktan kısaca özgürlüklerinden vaz geçtiler, evlerinden çıkmadılar.”
İnsanlar elektro mikroskoplarla görülebilecek kadar küçücük bir virüsten korunup, hayatta kalabilmek umuduyla “Dünya Sağlık Örgütünün söylediği her şeyi kabul ettiler.” Evlerinin içinde bile ağzını burnunu kapatan “maskelerle zombilere döndüler.” Yavaş yavaş şirketler batmaya, küçük işletmeler kapanmaya, milyarlarca insan işini. Parasını, malını, mülkünü, beden ve akıl sağlığını, “kısaca her şeyini kaybetmeye başladı.” Bir süre sonra “Dünya gönüllü mahkumlarla dolu kocamaannn bir toplama kampına dönüştü.” Bu toplama kampına “hakim olan korku sayesinde” benim de ölümler için sebepler bulmama gerek kalmadı…?
Sağlık bilincimizin çoğalarak dünyanın bu hale gelmemesi ve yeni haftanın, yeni başlangıçlarla, yeni umutlara vesile olması dileğiyle…
“Coronadan değil, Coronaya yakalanma korkusundan korkun”
Ümit Yurtkuran
Teşekkürler Ümit Bey.
Her anlamda; gönül kapımızın, gözümüzün bir an önce açılması dileğiyle İnşallah.
Matrix filmindeki insanlara benzetmeye başladık. Özgürlüğümüz, cüzzi irademiz elimizden alınmaya çalışılıyor. Kısmen de başarılı oldular. Kimimizin gözleri tamamen kapalı. Allah’ın dediklerini bile ciddiye almıyoruz, inanmıyoruz çoğumuz. İnanan bir kesim de sadece inanıyor, eylem zayıf.
Ne Allah’ımızın ne bu dünyanın şakası yok. Tekrarı da yok. Hepimiz önce kendimizden, sonra yakınlarımızdan sorumluyuz.
Bilgi, sevgi ,samimiyet ve ciddiyetle; düşünmek, inanmak ve yaşamak umuduyla…
ben teşekkür ederim