Günümüz de tipik bir Türk ailesinin sağlık durumu;
Büyük annenin neredeyse ağrımayan hiçbir yeri yoktur. Sürekli eklemlerinden, sırt ağrılarından özellikle de diz ağrılarından şikayetçidir. Devamlı kontrol altında olduğu kronik veya genetik ciddi bir hastalıkla veya boyun fıtığı, bel fıtığı gibi hastalıklardan biri ya da birkaçıyla yaşamak zorunda gibidir. Sindirim sistemi senelerdir bozuktur, iyi göremez ve ağrı kesici, tansiyon, şeker, kolesterol hapları, kortizonlu ilaçlar gibi sürekli kullandığı kimyasalların bulunduğu küçük bir çantası hep yanındadır.
Büyük babanın büyük anneden pek farkı yoktur. Göz ve sindirim sistemi bozukluklarına, eklem ağrılarına ilave olarak prostat, idrar yolu rahatsızlıkları, uykusuzluk, depresyon, (genellikle sigaraya bağlı) kalp damar sorunları, nefes darlığı, bronşit veya astımı vardır ve sürekli öksürüp balgam çıkarmaktan şikayetçidir. Ağrı kesici, kolesterol, depresyon, tansiyon ve şeker ilaçları, çeşit çeşit vitamin hapları hep elinin altındadır.
Baba hazımsızlık dan, mide ekşimesinden, mide yanmasından, ishal ya da kabızlıktan, sırt ağrılarından, çabuk yorulmaktan, halsizlikten şikâyetçidir. Enerjisi azalmış, eklem ağrıları başlamıştır. Ancak yapması gereken bir çok işi vardır koşturması gerekiyordur ve vücudundan gelen sinyallerle ilgilenmesi için pek vakti yoktur.
Anne sindirim bozukluklarından, sık sık kabız olmaktan, sancılı ve düzensiz adet döngülerinden, baş ağrılarından, yorgunluktan, halsizlikten, kansızlık dan, sinir bozukluğundan kısaca mevcut durumundan sürekli şikayetçidir ve depresyonda dır. Bel, sırt ve diz ağrıları onda da başlamıştır. Ancak daha yaşı gençtir ve hayal ettiği çok şey vardır. Bu nedenle de sağlığıyla ilgili şikayetlerin sebeplerini araştırmak ya hiç aklına gelmez ya da hiç vakti yoktur. Ortaya çıkan semptomları kimyasal ilaçlarla maskeleyerek görmemezlikten gelmek daha kolayına gelir.
Çocuklar genelde gözlük takar. Bağışıklık sistemleri düşüktür, sindirim sistemleri düzgün çalışmaz ve bir çok şeye alerjileri vardır. Sık sık soğuk algınlığına yakalanmak yahut grip olmak, bronşit teşhisi konması sıradan olaylardır. En çok sivilceleri ile dişlerinin şekilsizliğin den şikayetçidirler.
“Farkında mısınız bilmiyorum ama pek çoğumuz bu problemlerin tümünü hiç yadırgamadan kaderimizmiş gibi kabul ederiz.”
Sebepleri ya da çözümleri üzerinde hiç kafa yormaz, zerre kadar emek vermeyi düşünmeyiz. Çünkü “hasta olduğumuzda nasıl olsa doktorlar ve ilaçlar vardır.” Dev gibi firmalar sürekli olarak bizler için araştırmalar yapıp, yeni yeni kimyasal ilaçlar üretmektedir. Zaten “hastalıkların pek çoğu da genetik veya kroniktir. Yani çözümsüzdür ve yapabileceğimiz hiç bir şey yoktur.”
Televizyon reklamları; halsizliğe, kansızlığa, sivilcelere, aknelere, prostat şikayetlerine, diş çürümelerine, baş ağrılarına, eklem ağrılarına (özellikle diz ağrılarına), sırt ağrılarına, grip ve soğuk algınlığına karşı mucizevi ilaçların reklamları ile doludur.
Ancak “bütün bu ilaçların hastalığa yol açan asıl nedenlerle değil de,” sadece görünür belirtilerle mücadele ettiğini ve “asıl problemleri maskeleyerek daha da büyümesine neden olduğunu” hiç kimse aklına bile getirmez. “Hem sürekli ilaçlar kullanılır, hem de hastalıklara yol açan yanlış yaşam tarzı ve yanlış beslenme alışkanlıklarına aynen devam edilir.”
Pek çok yetişkinin bu gerçeği anlamaması, kendi yanlışlarını düzeltmediği gibi, çocuklara olan düşkünlüklerini dondurmalar, pastalar, rengarenk şekerlemeler, muhtelif şekerli abur cuburlar veya şekerli içecekler vererek göstermeleri çok acıklı bir durumdur. Çünkü “bütün bu şekerli ve rafine ürünler yendikten sonra çocukların bedeninde toksine yani zehire dönüşerek” hayatlarının devamında sağlıklarını mutlaka olumsuz yönde etkileyecektir.
Bu nedenle sık sık kronik veya genetik hastalıklardan söz edildiğinde, “hastalıkların kalıtımla geçmediğini, kalıtım yoluyla aldığımız her şeyin sadece yanlış beslenme alışkanlıkları ve sağlıksız bir yaşam tarzı olduğunu” tekrar tekrar vurgulamak istiyorum.
“Birazcık emek verip, araştırıp vücudunuzu cep telefonunuz veya arabanız kadar tanımanız halinde, hastalıkların bize öğretildiği kadar çaresiz, çözümsüz veya devasa problemler olmadığını göreceksiniz.” Lütfen gelecek nesillerimiz için çok geç olmadan kötüye gidişi fark edin.
(Aşağıdaki video sıradan bir hastane koridoru, seyrederseniz önümüzdeki yıllarda nasıl bir tehlikenin bizleri beklediğini belki düşünürsünüz.)
Saygılarımla,
Ümit Yurtkuran