Bağışıklık sistemimizin sağlıklı ve muntazam çalışmasında ki en önemli faktörlerden birisi olan sindirim sistemimizin normal çalışır seviyede tutulması, vücut sağlığımızın olmazsa olmazlarındandır. Bunun sağlanabilmesi de ancak bağırsak florasının sağlıklı çalışır durumda olmasına bağlıdır.
Bağırsak Florası bozukluğuna çözüm bulmak için; öncelikle “Floraya zarar veren faktörlerin” ortadan kaldırılarak “kalın bağırsağın temizlenmesi”, beslenme yanlışlarının düzeltilerek “probiyotik ve prebiyotik yiyeceklerin” dikkate alındığı doğru ve düzenli beslenme alışkanlıkları edinilmesi şarttır. Hatta gerek görülmesi halinde belirli bir süre muntazam bir şekilde uygulanmak üzere bilinçli bir beslenme programı da hazırlanmalıdır.
KALIN BAĞIRSAK TEMİZLİĞİ
Kalın bağırsağın duvarları bir bitkinin köklerine benzer şekilde köklerle kaplıdır. Ağız yolu ile aldığımız besinlerin içerisinde bulunan ve hayatımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan mikro gıda maddelerinin bir kısmının özümsenerek kanımıza karışması bu kökler sayesindedir. Bu kökler, lazım olan faydalı besinleri alır işe yaramayan sindirilmiş atıkları da boşaltıma yollar..
Ancak sindirilemeyen parçacıklar, bağırsak kıvrımlarında birikir. Bu birikintiler seneler boyunca, sürekli çoğalarak bağırsak yüzeyini kaplar. Bu atık maddeler, 36,5 derecelik vücut ısısı ile bozularak, çürür ve sağlığımızı tehdit eden toksinler haline gelir. Ancak kalın bağırsakta mikro gıda emelim işlemi hayatımız boyunca her şart altında aralıksız devam eder.
Eğer bağırsak yüzeyi yapısı bozulmuş kanserojen pislik katmanlarına dönüşmüş atık maddelerle kaplı, çeperleri toksik atıklarla dolu ise emilim sırasında faydalı olanlarla zararlı olanlar birlikte emilir. Bu zehirler kanımıza karışarak, tüm hücrelere taşınır ve zaman içerisinde damarlarımızın çeperlerinde ve eklem yerlerimiz de birikintiler oluşturmak suretiyle yavaş yavaş sağlığımıza zarar vermeye başlar.
Ayrıca sindirilmemiş durağan atık maddeler katılaşmış katmanlar oluşturur. İçi aşırı şekilde atık maddelerle dolmaya başlayan kalın bağırsak, iç organlarımızı olmaları gereken yerlerinden iter. Diyaframa baskı yaparak akciğerlerimizin kapasitesini önemli ölçüde düşürür.
Karaciğer yerinden itilir, böbrekler üzerine baskı uygulanır, ince bağırsakların düzgün çalışabilmeleri için yeterli yer kalmaz. Kadınların idrar ve üreme organları sıkışır, rektumun alt kısmında kalan bölümü en fazla baskıya maruz bırakır. Bu bölge de aşırı çalışan damarlar genişler ve kanlı şişlikler (hemoroit) oluşur.
Bu şekilde zehirlenmiş bir bağırsak sayısız sorunlara sebep olabilir ve neden olacağı hastalıkların önceden teşhis edilmesi mümkün değildir. Bu nedenlerle zaman zaman sindirim yolunun özellikle kalın bağırsak temizliğinin yapılması çok önemlidir.
Kalın bağırsak temizliği; lavman, magnezyum sülfat (İngiliz tuzu), chia tohumu, barut ağacı, acı cehre, sinemaki, açlık otu ya da keten tohumu yağı, hint yağı, kayısı yağı ve karanfil yağları gibi bitkisel yağlar karıştırılarak kullanılmak suretiyle yapılabilir.
Ancak başlangıçta en etkili ve kesin yol lavman yapmaktır. Bazı uzmanlar kalın bağırsağı yıkamanın sağlıklı bağırsak florasını tahrip ettiği düşüncesiyle lavman konusunda uyarıda bulunarak karşı çıkıyor. Ancak birçok uzman gibi ben de bu görüşe katılmıyorum. Lavman yaparken kesinlikle dikkat edilmesi gereken şey “Kimyasal hiçbir maddenin kullanılmamasıdır”. (* Lavman konusu kabızlık bahsinde detaylı olarak anlatılmıştır.)
Ayrıca bitkisel dahi olsa sık sık müshil kullanımı kesinlikle doğru değildir. Müshiller bağırsakları kurutur ve bütün bedenin özellikle bağırsakların susuz kalmasına neden olur. Normal şartlarda sağlıklı bir sindirim sistemi için, kalın bağırsak kaslarının çalışıyor olmaları gerekir. Müshiller ise bağırsak kas dokusunu işin içine karıştırmaksızın bağırsakların boşalmasına neden olurlar. Sonuç olarak bağırsak kaslarının zayıflamasına yol açarlar ve zayıf bağırsak kasları da müzmin kabızlığa neden olur.
PROBİYOTİKLER VE PREBİYOTİKLER NELERDİR
Probiyotik özellikle kabızlık problemi olanlar arasında çok sık kullanılan popüler bir kelimedir. Ancak “Prebiyotiklerin” ne olduğu ve ne işe yaradığı pek dikkate alınmaz hatta hiç konuşulmaz.
Halbuki bu ikisi ayrılmaz bir bütündür. Özellikle sindirim sistemimiz söz konusu olduğunda probiyotikler de prebiyotikler de farkına çok geç vardığımız, önemlerini anlamakta çok geç kaldığımız, ancak mutlaka dikkate almamız gereken son derece önemli sağlık belirleyicileridir ve kısaca da olsa ikisi hakkında da mutlaka bilgi sahibi olmamız şarttır.
Çünkü “Probiyotikler olmadan prebiyotikler bir işe yaramaz, prebiyotikler olmadan da probiyotikler görevini yerine getiremez”. Bunlar düzenli çalışmadığı vakit ise sağlıklı bir sindirim ve sağlıklı bir hayat mümkün değildir.
PROBİYOTİKLER NELERDİR
Kısaca “Bağırsaklarımızda yaşayan, sindirim sisteminin düzenli çalışmasında önemli rol oynayan ve bizimle birlikte ortak biyolojik bir hayat süren ve pek çok alanda bize hizmet eden faydalı mikro organizmalardır” şeklinde tanımlayabiliriz.
Dışardan aldığımız bu yararlı mikroorganizmaların büyük bir kısmı bakterilerden oluşur. Oldukça hassas bir yapıya sahip olup in aktif durumda bulunurlar ve besinler aracılığıyla ya da besinler içine eklenerek sindirim sistemine girerler.
Yapıları nedeniyle henüz mide asitleri ile buluşmaya başladıkları andan itibaren bir kısmı ölür. Yaşamayı başararak ince bağırsağa geçebilenler ise sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağlama görevine başlayarak diğer yararlı bakterilerin çalışmasına ve çoğalmasına yardımcı olurlar.
Normal şartlarda bağırsaklarımızda 100 trilyona yakın (toplam ağırlıkları 1.5 ila 2 kg kadar) faydalı (probiyotik) bakteri olması gerekir. Çok azı ince bağırsaklarda çoğunluğu ise kalın bağırsak da yerleşiklerdir.
Bağışıklık sistemimize destek olan, şekerimizi kolesterolümüzü, kilomuzu ayarlamada bile önemli işlevler üstlenen, vitamin üreten, hazmı kolaylaştırıp güçlendiren ve daha pek çok alanda sağlığımıza karşılıksız ama son derece önemli hizmetleri aralıksız veren hep bu faydalı bakterilerdir.
Yiyecek ve içeceklerimizin içindeki toksik ve zararlı bileşikleri öncelikle probiyotikler temizler, alerjen unsurları öncelikle onlar parçalayıp yok eder. Kanserojen faktörleri öncelikle tanıyıp zararsız hale getirenler de yine probiyotikler yani faydalı bakterilerdir.
Bu faydalı bakterileri (probiyotikleri) dışarıdan beslenme yoluyla daha fazla almak, bağırsaklarımızda onlara daha fazla alan açmak, saylarını mümkün olduğu kadar çoğaltabilmek için uygun ortamı sağlamak, özellikle sindirim sistemimiz için çok önemlidir ve tüm bedenimiz için de koruyucu bir sağlık unsurudur.
Probiyotiklerin en bol olduğu yiyecek ve içecekler, doğal yollarla mayalanmış (bir kısmı), fermente olmuş gıdalardır. Özellikle ev yapımı tarhana, yoğurt, yoğurt suyu, kefir, peynir, peynir altı suyu, ayran, hardaliye, turşu (özellikle lahana turşusu), turşu suyu ve şalgam suyu en çok bilinenlerdir.
“Ancak probiyotik yiyeceklerden maksimum faydayı sağlayabilmek için, prebiyotik yiyeceklerle birlikte almaya özen gösterilmesi gerektiği kesinlikle unutulmamalıdır”.
PREBİYOTİKLER NELERDİR
Kısaca “Bağırsaklarımızdaki aktif halde olmayan probiyotik bakterileri aktif hale getiren, gelişmeleri ve çoğalmaları için gerekli ortamı sağlayan, yaşamalarına yardımcı olan, bağırsaklarımızın dost ve arkadaş bildiği gıda bileşenleridir” diye tanımlayabiliriz.
Yapıları gereği ağızdan alındıktan sonra çabucak ölmezler. Çünkü çok hassas yapılara sahip değillerdir. Bağırsaklara sağlam bir şekilde gelerek probiyotikler üzerindeki etkilerinin yanında, bağırsak fonksiyonlarını düzenlemede, hazmı kolaylaştırma da ve mikro gıdalardan azami derecede fayda temin etmede de çok önemli etkiye sahiptirler.
Probiyotik mikro organizmaların yaşamaları, çoğalmaları ve faydalı olabilmeleri için şart olan prebiyotik yiyeceklerin bir kısmını da şu şekilde sıralayabiliriz.
-Sebzeler; (özellikle çiğ olmaları tavsiye edilir) yer elması, bamya, enginar, ıspanak, pırasa, kereviz, soğan, sarımsak, siyah ve kırmızı turp, kara lahana, kırmızı pancar, havuç, domates,
-Bitkiler; hardal, kuşkonmaz, kekik, papatya, nane, maydanoz, hindiba, zencefil, zerdeçal, sumak, kırmızıbiber, karabiber, kebabiye, kakule,
-Kuru baklagiller; Fasulye çeşitleri, mercimek çeşitleri, bezelye, barbunya, nohut,
-Tam tahıllar; tam buğday, karabuğday, işlenmemiş kepekli pirinç, arpa, yulaf,
-Yağlı tohumlar; zeytin, keten tohumu, susam tohumu, ceviz, çiğ badem, fındık, yer fıstığı,
-Meyveler; muz, elma, çilek, üzüm,
Özet olarak; “Probiyotiklerle, prebiyotikleri birbirinden ayrı düşünmek doğru değildir”. İkisinin de eksikliği sindirim sisteminin düzenini olumsuz yönde ciddi şekilde etkiler. Özellikle prebiyotik eksikliği, zaten hassas yapıda olan probiyotiklerin aktif hale gelmesini, yaşamasını, çoğalmasını zorlaştırır. Ancak ikisinin bir arada oluşu sindirim sistemimiz üzerinde muhteşem sonuçları beraberinde getirir.
Probiyotikler ve prebiyotiklerin birlikteliği öncelikle bağırsaklardaki zararlı bakterilerin azalmasını hatta yok olmasını sağlar. Zararlı bakterilerin azalmasıyla birlikte, karbonhidratların fermantasyonu önlenir, bağırsaklarımızda mikro gıdaların emilimi için gerekli olan ortam sağlanır, hücrelerimize daha uygun şartlarda ve kalitede mikro gıda girişi mümkün hale gelir.
Kabızlık ve ishal gibi sorunların ortadan kalkmasını ya da en aza inmesini sağlayarak İnsülin direncini ortadan kaldırır. Bağırsaklarımızın düzenli çalışmaya başlamasıyla birlikte kilo kontrolü ya da kilo vermemiz daha kolay hale gelir. En önemlisi de bağışıklık sistemimizi güçlendirerek hastalıklara karşı daha dirençli bir vücut yapısına sahip olmamızın önü açılır.
Eskilerin sofrada; kuru fasulye, yeşil mercimekli bulgur pilavı, soğan, turşu ve ayranı veya sarımsaklı cacığı birlikte kombine ederek yemelerinin boş yere olmadığını bu çalışmalardan sonra daha iyi anlıyorum ve sizlere de tavsiye ediyorum.
UZAK DURULMASI GEREKEN BESİNLER
Glisemik indeksi yüksek olan her türlü gıda maddesinden kaçınmanız gerekir. Genellikle de şeker ağırlıklı karbonhidratlı gıdalarla beslenirken çok dikkatli olmalısınız ve mümkün olduğu kadar uzak durmalısınız. Bağırsak Florasında oluşan zararlı bakterileri besleyen, çoğaltan şekerli ve mayalanmış hamur işi yiyeceklerden kaçınmanız çok önemlidir. Alkol kesinlikle kullanılmamalı, özellikle bira aşırı maya içerdiği için uzak durulmalıdır.
Temiz olmayan ortamlarda yapıldığını düşündüğünüz, içinde kimyasal katkı maddeleri olan hazır yemekleri tercih etmemeniz gerekir. Sağlıksız görülen üzeri küflenmiş, bayatlamış kuruyemiş ve süt ürünlerinden uzak durmanız şarttır. Bunların yanı sıra asitli ya da asitsiz her türlü yapay içecekleri de tüketmemeniz sağlığınız açısından çok önemlidir.
one Yorum
Takıp VÜCUT VE RUH SAĞLIĞIMIZ İÇİN BAĞIRSAK FLORASINI DÜZELTELİM – UMUTAĞACİ